GÜRCİSTAN GEZİM
Sabah 09:00’da yola çıktım. Erken vardığım için Kadıköy’de farklı yerleri gezme fırsatı buldum. 2017 yılında Moda’da kahve içtiğim mekâna tekrar uğrayıp bir kahve içtim; bu benim için anlamlı bir andı. Uzun zamandır reels videolarında karşıma çıkan sarımsaklı ekmeği de sonunda denedim, gerçekten çok lezzetliydi — herkese tavsiye ederim. Bu, yurt dışına yaptığım ilk seyahat olacağından, yola çıkmadan önce ramen yiyip havalimanına geçtim.
10.01.2025
Sabah saat 03:40 civarında Tiflis’e vardım. Havalimanında daha adımımı atar atmaz bir taksici beni dolandırmaya çalıştı. Neyse ki döviz bürosunda paramı bozdurup hemen Bolt uygulamasından araç çağırdım. Ülkedeki döviz büroları gerçekten avantajlı oranlar sunuyor, Türkiye'deki alışkanlıkla karşılaştırınca şaşırmamak elde değil.
Bolt demişken, açıkçası Tesla bir araçla bu kadar uygun fiyata yolculuk edebileceğimi hiç düşünmemiştim. Tabii bu ilk izlenimim diğer araçları gördükçe biraz değişti — her zaman öyle değilmiş.
Otele giriş saatim 15:00-16:00 arasıydı, bu yüzden dışarıda vakit geçirmek zorunda kaldım. Neyse ki Old Tbilisi’de zaman öldürmek değil, keyifli vakit geçirmek mümkün. 7/24 açık restoranlar ve kafeler sayesinde şehir sabaha kadar yaşıyor. Bu süreçte mekân değiştirirken gece boyunca Old Tbilisi sokaklarında dolaştım. İtiraf etmeliyim ki şehir gece çok daha etkileyici; karanlık, Tiflis’in zarafetinden hiçbir şey eksiltmiyor, aksine şehir ışıkları âdeta bir mücevher gibi parlıyor.
Sabah olunca Rustaveli Caddesi boyunca yürüdüm. Parlamento binasına geldiğimde, sade ama görkemli yapısıyla beni etkiledi — kıskanmadım desem yalan olur. Gerçekten de sadelik bazen en güçlü estetik olabiliyor.
Tiflis’teki ilk günümde çok fazla tarihî gezinti yapmadım. Daha çok şehrin nasıl yaşadığını, neler satın aldığını, kültürünü ve gündelik yaşamını gözlemleme şansım oldu. Tabii ilk fırsatta kendimi Retro Bazarii’ye attım. Uzun zamandır almak istediğim birkaç Sovyet parçasını burada buldum. Satıcı oldukça samimi biriydi; sohbet sırasında bana Nazi dönemine ait bir banknot bile gösterdi — ilginçti.
Tüm gün aklımda tek bir şey vardı: Crossroad Bar. Her Cuma düzenlenen “International Night” etkinliği için heyecanlıydım. Hotele dönüp duş alıp kısa bir uyku çektikten sonra yola koyuldum. Daha önceden hakkında tavsiyeler okuduğum bir restorana gittim, ancak deneyimim ne yazık ki beklentimin çok altındaydı. Hizmet zayıftı ve misafirperverlikten eser yoktu. Umarım ülkeye gelen diğer turistlere karşı daha özenli davranırlar.
Yemek kısmına gelirsek, sadece bir adet dana çorbası söyledim ve dürüst olmak gerekirse hiç beğenmedim. Üstelik gece boyunca kişniş terlediğimi hissedecek kadar yoğun bir tat bıraktı. Pide de çok iyiler bu konuda hiçbir söz edemeyeceğim gerçekten efsaneler ve porsiyonları da oldukça bonkör.
Crossroad Bar’da gerçekten çok keyifli zaman geçirdim. Dünyanın farklı köşelerinden gelen insanlarla tanışma fırsatım oldu; saatlerce birbirimizin hayatlarını, kültürlerini konuştuk. Böyle anlarda zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsun bile. Barı işletenler de oldukça samimi ve sıcakkanlıydı, misafirlerle sohbet etmeyi seven insanlar. Ortamın sıcaklığı ve insan ilişkilerinin doğallığı bu geceyi benim için unutulmaz kıldı.
Şehri gezerken pek çok güzel fotoğraf çekme fırsatım oldu. Tiflis’in mimarisi, renkli sokakları ve detaylarla dolu atmosferi fotoğraf açısından gerçekten çok zengin. Her köşe başı ayrı bir hikâye anlatıyor gibiydi; bazen bir balkon, bazen bir duvar yazısı, bazen de sadece ışığın yansıması bile kadrajı anlamlı kılabiliyor.
Şehirde bir başka gün, fark etmeden yaklaşık 20 kilometre yürümüşüm. Bu uzun yürüyüşün ödülü ise Tiflis’in simgelerinden biri olan Saat Kulesi’ni yakından görme şansıydı. Kuleye yaklaştıkça dikkatimi çeken minik bir detay oldu: Saat kulesinin içinde, yakından bakıldığında fark edilebilecek dünyanın en küçük saatlerinden biri yer alıyor.
Bugün ilk defa Old Tbilisi dışına çıkacağım. Hem Sameba Katedrali’ni görmek istiyorum hem de herkesin bahsettiği, oldukça popüler olan Fabrika'ya uğrayacağım. Bakalım beklentileri karşılıyor mu, merak ediyorum.
Güzeldi ancak çok da etkilenmediğimi belirtmem gerek. Kilisenin bahçesinin genişliği iyiydi... dilenciler hariç....
Narikala Kalesi ve Mother of Georgia’yı görmek için tekrar Bolt çağırıp Old Tbilisi’ye döndüm. Fakat nasıl olduysa bu yolculuk bana düşündüğümden çok daha pahalıya patladı — sanırım o yokuş yukarı çıkmanın bedelini sadece ayaklarım değil, cüzdanım da ödedi.
Tepeye vardığımda o meşhur sıcak şaraptan aldım, herkesin öve öve bitiremediği. Ve evet… sonunda kesinleşti: Ben şarap insanı değilim. Ne sıcak hali, ne soğuk hali — bana göre değilmiş, bunu net bir şekilde anladım.
Bugün Tiflis’teki son günümdü. Sabah erkenden kalkıp Cuma Camii’ne gittim. Bu bölgeye daha önce hiç gelmemiştim; giderken şehrin kuruluş nedenini simgeleyen sıcak su hamamlarını ve çevresini görme şansım oldu. Ardından domuz pastırması ve yumurtayla güzel bir kahvaltı yaptım.
Bugün yapmak istediğim bir diğer şey ise Tiflis’in metro sistemini daha yakından tanımaktı. İtiraf etmeliyim ki sistem eski olmasına rağmen oldukça iyi korunmuş. En çok dikkatimi çeken şey ise yürüyen merdivenlerin gerçekten hızlı olmasıydı.
Metro ile vardığım yerde bambaşka bir Tiflis’le karşılaştım. İki gündür gezdiğim yerlerle hiç benzerlik yoktu. Pazarlar, ikinci el dükkânlar, pasajlar... Şehrin daha yerel ve gündelik tarafını keşfetmiş oldum. Burada ayrıca domuz zurna dürüm denedim; oldukça lezzetliydi, ne bir koku ne de bir ağırlık vardı. Gün içinde yine birçok güzel kare yakalama fırsatı da buldum.
Yorumlar
Yorum Gönder